reklam

» »Unlabelled » Siber Terörizm ile Mücadele'de Karşılaşılan Zorluklar

İnternetin sınır tanımayan özelliğinin de büyük katkısı ile bilgi küreselleşmektedir. Küreselleşen bu bilgiden suç örgütleri de önemli oranlarda yararlanmakta ve internet üzerinden bomba yapım tekniklerini anlatma gibi fantezilere sahip olabilmektedir. Organize suç gruplarının ve terör örgütlerinin ellerinde bulundurdukları kara para ile teknik altyapılarını hızla geliştirmesi, oyunu güvenlik güçlerinin aksine bir kurala bağlı olmaksızın oynaması ve gerektiğinde bu alana çok büyük mali kaynaklar aktarması, devletlerin bilişim suçları ile mücadelede ciddi zorluklar ile karşılaşmasına neden olmaktadır.

Bunun yanında bilişim teknolojilerinde meydana gelen baş döndürücü gelişmeler, yasaların bu gelişmeler karşısında yetersiz kalmasına neden olmaktadır. 50 yıl öncesinin meşhur Amerikan banka soyguncusu Willie Sutton’a sormuşlar; Niçin banka soymakta bu kadar ısrar ediyorsun? “Çünkü orası paranın bulunduğu yer” diye yanıtlamış Sutton. Kriminolojideki suçların fırsatları takip ettiği ilkesini veciz bir şekilde açıklayan bu yanıttan yola çıkarak bilgisayar teknolojileri alanında meydana gelen gelişmelerin sanal alemin teröristlerine çok büyük fırsatlar doğurduğunu belirtmek gerekmektedir.

Bu gelişmeler ne yazık ki yasa uygulayıcılarının önüne gerçekten yeni ve önemli sorunlar getirmektedir. Devletlerin bilişim suçları ve siber terör ile mücadelede karşılaştıkları bu sorunları genel olarak üç ana gruba ayırmak mümkündür:




a. Teknik Zorluklar

Teknik zorluklar deyince aklımıza kolluk güçlerinin bilişim suçları ve siber terör ile mücadele ederken, suçluları yakalama ve araştırma konusunda karşılaştıkları zorluklar gelmektedir.

Bu zorlukların başında da suçun işlendiği yerin tespiti gelmektedir. Örneğin Yeşilköy havalimanının hava trafik kontrol mekanizmalarını değiştirmeye çalışan bir siber terörist (hacker) veya çocuk pornografisi içerikli dosyaları internet üzerinden yayan bir sapık veya elektronik ticaret yoluyla alışveriş yapan bir şirketin bilgisayarlarına girerek kredi kartı numaralarını izinsiz ele geçiren bir hacker’in nerede olduğunun tespiti veya bu işlemleri nereden gerçekleştirdiği suçun takibi için hayati önem arz eder. İnternet üzerinden yapılan tüm işlemler iletişimdir. Tüm bu iletişimin tespit edilmesi gerekir. Sanal suçluyu tespit etmek için kolluk güçleri, yapılan bir saldırıdan, gönderilen bir e-mail ya da elektronik tehditten kimin sorumlu olduğuna karar vermek zorundadır. Dolayısıyla kolluk her olayda, mağdurun bilgisayarından başlayarak geriye doğru failin bilgisayarına kadar iz sürmek zorundadır. Kolluk güçlerinin bu konudaki teknik ve personel donanımının yetersizliği göz önüne alınırsa bu işin ülkemizin asayiş ve güvenliğine ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğu ortaya çıkacaktır. Belki daha da kötüsü yukarıda örnekleri verilen ve elektronik ortamda işlenen bu suçların takibi için uluslararası işbirliğinin mutlaka yapılmasını gerekli kılan durumların ortaya çıkmasıdır. Suçun işlendiği ülkede, icra edilen eylemin suç kapsamına girmediği veya siber teröristin (hackerin) kimliğini etkin şekilde gizlediği durumlarda elektronik takibin sonuçsuz kalması büyük olasılıktır.

25 yıl önce asayiş polisleri belki hiç denecek kadar az şekilde uluslararası işbirliğine gereksinim duymakta idiler. Ancak bilgi çağı ile birlikte, bir çok ülkede durum değişti. Herkes bilmektedir ki artık suçlular sadece ulusal sınırlar dahilinde faaliyet göstermemektedirler. İletişim ağlarının artmasına paralel olarak artış gösteren elektronik ticaret, iş yaşamını ve ticareti, suçlular karşısında daha edilgen bir duruma getirmiştir. İnternetin küresel niteliği suçluların da küreselleşmesini ve kimliklerini çok rahat şekilde saklamasını sonucunu doğurmuştur. Terörizmden uyuşturucu kaçakçılığına, çocuk pornografisinden fikri hakların ihlal edildiği tüm suçlarda veya elektronik ticaret şirketlerine yönelik saldırılarda, suç örgütleri elemanları dünyanın birbirine çok uzak ve farklı ülkelerinde oturarak ortak eylem gerçekleştirebilmektedirler.

Suçluların bu kadar etkin bir şekilde uluslararası işbirliği yaptığı bilgi çağında, toplumu ve yasaları korumakla yükümlü görevliler ne yazık ki bu işbirliği ve dayanışmayı gösterememektedir. Suçlular birçok farklı ülkedeki İnternet Servis Sağlayıcılarını (İSS) kullanarak internetteki izlerinin takibini zorlaştırmaktadırlar. Hatta bazı olaylarda failin ve mağdurun, yani suçun işlendiği bilgisayar ile mağdur bilgisayar aynı ülke sınırları içinde olduğu halde, suçluya ulaşabilmek için uluslararası işbirliği gerekebilir. Örneğin Ankara Kızılay’daki bürosunda oturan bir Siber terörist (hacker) hemen ötesinde Bakanlıklar da bulunan Başbakanlık’ın bilgisayar sistemini çökertmek veya zarar vermek için hazırladığı iletiyi Paris, Londra ve New York’taki İSS üzerinden bu bilgisayara ulaştırabilir. Bakanlıklar ve Kızılay bölgesinin bağlı bulunduğu Çankaya İlçe Emniyet Amirliği bu olayı aydınlatabilmek için Paris, Londra ve New York polis teşkilatları ile ortak çalışmak zorundadır.

Tüm bu çalışmaları yapan ve sonuçta saldırının yapıldığı bilgisayara ulaşan polis bu bilgisayarın bir internet kafe de olduğunu tespit etmesi durumunda ne olacağını hep beraber düşünmemiz gerekecek. Kim sorumlu? İnternet kafe sahibi mi yoksa kim olduğu bilinmeyen meçhul kullanıcı mı? Veya failin bilgisayarına şehir içi telefon kulübesinden bağlandığını ve saldırıları buradan gerçekleştirdiğini düşünelim. Bu durumlarda güvenlik güçlerinin faili tespit etmesi mümkün olmayacaktır.

Görüldüğü gibi siber terör eylemlerini ve bilişim suçlarını birkaç ülke üzerinden gerçekleştiren bu tür failler mücadeleyi gerçekten zorlaştırmaktadırlar. Söz konusu, sadece mağdur ile failin bulunduğu iki ülke olsa belki karşılıklı yasal işbirliği ile olayı kısa sürede aydınlatmak mümkün olacaktır. Ancak üçüncü, dördüncü ve hatta beşinci ülkeler devreye girince gerekli yazışmalar ve diğer usule ilişkin işlemler nedeniyle kolluk güçleri suç teşkil eden verilere ulaşmadan bu veriler ortadan kaldırılabilir veya artık bunlara ulaşmak olanaksız hale gelebilir. Dolayısıyla teknik olarak işbirliği neredeyse imkansız hale gelmektedir.

Yukarıda Kızılay’dan yapıldığı varsayılan saldırının Paris’ten yapıldığını varsayalım. Paris’ten Londra’ya oradan ABD’ye oradan da Bakanlıklardaki Başbakanlık’ın internet sitesine yapılan saldırının kaynağını bulabilmek için Türk yetkilileri istisnalar hariç, mağdurun bilgisayarından yola çıkarak sadece ileti zincirinin bir önceki halkası olan ABD’deki İSS’ye ulaşabilir. Çünkü mağdurun bilgisayarı, genelde zincirin bir önceki halkasını gösterir. Daha önceki halkayı gösterse bile bu halkada yer alan adres sahte veya geçici olarak kapatılmış olabilir. Normal olarak internetin yapısı gereği ileti zincirinin ilk halkasını (Paris) göstermesi de mümkün değildir. Bu durumda Türk yetkilileri ABD’den sonra Londra ile oradan da Paris ile kontak kurmak zorundadır. Bu işlemlerin kısa sürede bitirilmesi gerektiği düşünülürse (Çünkü bir nevi olay yeri incelemesi yapma gibi bir durum söz konusu) elektronik takip konusunda ulusların karşı karşıya kaldığı tehdit çok iyi anlaşılacaktır. Ayrıca zincire dahil olan ülkeler arasındaki saat farkları yüzünden bir ülke kolluk güçlerinin acil ihtiyacı olan bir durumda coğrafi olarak çok uzak olan bir ülke polisinin ilgili bürosunda sadece bir tek gece nöbetçisi (büyük olasılıkla teknik ayrıntıları bilmeyen) bulunabilir. Sonuç olarak suçlular cezalandırılamadığı gibi yeniden saldırı yapma şansına sahip olabilirler.

Bu tür suçlarla mücadelede ulusların coğrafi sınırların varlığı ve bir ülke kolluğunun bir başka ülke sınırları içinde operasyon yapması mümkün olmadığı için bu suçlarla mücadelede geleneksel olarak devletler arasında mevcut bulunan yargısal işbirliğine yeni bir anlayış getirmek zorunluluğu vardır. Çünkü internet sınır tanımadığı gibi siber suçlular da sınır tanımamaktadır. Güvenlik güçleri bu suçlular ile mücadelede daha önce hiç olmadığı kadar işbirliğine muhtaç ve karşılıklı bağımlıdırlar.

Siber suçlar ile mücadelede devletlerin yapacağı yargısal işbirliği yaşamsal öneme sahip olsa da bu, suçların takip ve tarassudunda yeterli değildir. Bu suçlar ile mücadelede kolluk kuvvetlerinin karşılıklı yardımlaşması yanında bilişim sektörü de uluslararası işbirliğinde kolluk güçlerine yardımda bulunmalıdır. Özellikle log dosyaları, e-mailler ve elektronik delil niteliğine sahip diğer dosyalar sektör tarafından iyi korunmalı ve gerektiğinde hızlı bir şekilde bu delilleri isteyen ülkeye teslim edilmelidir. Gecikme durumunda bu bilgilerin değiştirilmesi veya silinmesi olasıdır.

Bir diğer sorun ise siber suçluların suçlarını işlemek için kaleşnikoflara veya diğer ateşli silahlara gereksiniminin ortadan kalkmasıdır. Bu suçluları mağdurlarına ulaştıracak tek ihtiyacı sadece bir bilgisayar ve modemdir. Tüm dünyayı etkileyen virüs saldırıları buna en güzel örnekledir. Örneğin Arjantinli Kalamar adlı bir bilgisayar korsanı “Here you are” “Here you have”, “Hi, check this” gibi başlıklara sahip ve ekinde ünlü Rus tenisçi Anna Kournikova’nın seksi pozlarını içeren bir virüsü mail aracılığıyla tüm dünyaya yaymıştır. Kournikova’nın resminin üzerine tıklama yapılan her bilgisayar kaçınılmaz olarak çökmüştür. İngiltere Dışişleri Bakanı Robin Cook, bu virüs saldırısından sonra bir saat içinde ulusal alarm verildiğini açıklamıştır.

Bu tür saldırılarda saldırıya cevap verme süresi modern dünyada devletlerin kaosa sürüklenmesine veya istikrarı korumasında temel belirleyici faktör olacaktır. Ne kadar kısa sürede önlem alınabilirse zarar o oranda az olacaktır. Saldırılara karşı önlem alma süresi uzadıkça ülkenin kaosa sürüklenmesi de o denli kaçınılmaz olacaktır. Cook, siber teröristlerin ülkeye vereceği zararların askeri saldırılardan daha tehlikeli olabileceğini belirtmektedir. Zira bilgisayarlar ülkenin içme suyu şebekesi, enerji ve ulaşım şebekelerini kontrol etmektedir.

Her gün gelen e-maillerimize baktığımıza hotmail sitesinde şöyle bir ifade ile karşılaşırız; Her 5 bilgisayardan 1 tanesinin virüs saldırılarından zarar gördüğünü biliyor musunuz?

Yüzde yirmilik bu oran gerçekten toplum hayatında suç oranının ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.

Elektronik takip konusunda karşılaşılan teknik zorluklar bu sayılanlardan ibaret
değildir. Hacker’lerin bir kısmı elektronik “parmak izi” bıraksa da bir çok profesyonel hacker siber alanda izlerini nasıl saklayacaklarını çok iyi bilmektedir. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak bu suçlular ve teröristler tahmin edilemeyecek yollarla tüm devletleri ve insanlığı hedef almaktadırlar. Eşzamanlı olarak kablosuz ve şifreli olarak yapılan iletişimi güvenlik güçleri nasıl tespit edebilecektir? Bir ülkeye yerleşen suçlular eğer sadece diğer ülkelerde yerleştirilen çıkış kapılarını kullanan uydu ve kablosuz iletişim olanaklarını kullanıyorsa bu suçlular nasıl takip edilecek? Bu sorunların üstesinden gelmek belki de mümkün olmayacaktır. Cinayet nasıl insanoğlu ile beraber var olmaya devam ediyorsa siber suçlarda aynı şekilde varlığını sürdürecektir. Ancak siber suçların potansiyel tehdit olarak ürkütücülüğü bu suçlar ile mücadeleye özel bir önem verilmesini gerektirmektedir.





b. Yasal Zorluklar

Hızla gelişen teknoloji karşısında hukukun geride kaldığı bu teknolojik ve beraberinde getirdiği sosyal değişime ayak uyduramadığı genel kabul görmüş bir gerçekliktir. Belki bu eleştiri özellikle Türkiye gibi içtihat hukukunun çok gelişmediği hukuk sistemleri için daha doğru bir yargı olacaktır. Yasaların çıkarılma süreçlerinde meydana gelen tıkanmalar veya yetersizlikler siber suçlar alanında da kendini göstermekte ve sektörün ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte yasalar çıkarılamamaktadır.

Bilişim suçlularını bu suçları işlemekten vazgeçirmenin en önemli yollarının başında etkin bir şekilde takip ve cezalandırma olanağı veren yasalara sahip olunması gelmektedir. Genel olarak bu yasaların çıkarılması konusunda ülkeler hızlı hareket edememektedirler. Bunların yanında bazı ülkelerin bu suç türlerini suç kapsamına alan düzenlemeleri henüz yapmamış olmaları kara para aklama da olduğu gibi “yeni suç cennetleri”nin doğmasına neden olacaktır. Bu nedenle siber suçların tehdit boyutu tüm ülkeler tarafından yeterince anlaşılmalı ve yapılacak olan yasal düzenlemeler tüm ülkeleri kapsamalıdır. Virüs yazımı ve dağıtılması veya bir sitenin çökertilmesi bazıları tarafından basit bir suç olarak algılanabilir ancak bu suçların sonuçları çok ağır olabilmektedir. J. Chirac’ın G8 Zirvesinde belirttiği gibi internet nasıl uluslararası niteliğe sahip ise bu suçlar ile mücadelede kullanılacak hukuk kuralları da evrensel olmalı ve uluslararası yasal bir sistem oluşturulmalıdır.

Yani internetin ulaştığı yere mutlaka hukuk kuralları da etkin olarak ulaşmalıdır. Suçun işlendiği ülkede siber suçlar cezalandırılmıyorsa yapılacak işbirliğinin hiçbir anlamı olmayacaktır. 30 yıl Newsweek dergisinin dış haberler muhabirliği yapan ve halen Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi Başkanlığını yürüten Arnaud de Borchgrave, siber terörizmin veya diğer siber suçların bir çoğunun uluslararası polis işbirliği zorunlu kıldığını belirtmekte ve terör örgütlerinin ulusal egemenlik sınırları denilen duvarın arkasından bizlere güldüğünü düşünmektedir. Borchgrave’e göre ulusal egemenlik kavramının geleneksel imtiyazları sadece iletişim devrimi ile değil, terör örgütleri ve hatta bireylerce kullanılan virüsler, solucanlar, truva atları ve zaman-mantık bombaları gibi yeni silah türleri tarafından ortadan kalkmaya başlamıştır. Kabul etsek de etmesek de şu an içinde bulunduğumuz şartlar kötüler için çalışmaktadır.

Siber terörizm ile mücadele kaçınılmaz olarak sınır ötesi operasyon ve işbirliği gerektirmektedir. Bunu sağlamanın iki yolu vardır: Ya uluslararası işbirliği ya da bir ülke kendisine yapılan bir saldırıda bir diğer ülkenin sınırları içinde izin alarak veya almadan operasyon gerçekleştirecektir. Bu ise uluslararası hukuka uygun bir işlem olmayacaktır.

Siber suçları cezalandıran ülkelerde ise yapılması gereken şey teknolojinin gelişmesine paralel olarak hukuk sistemlerinin de güncel ihtiyaçlara göre yenilenmesidir. Özellikle Usul hukukundaki ciddi anlamda revizyon gereken durumlar söz konusu olabilecektir. Örneğin bazı ülkelerin ilgili mevzuatında İSS’nın düzenli aralıklar ile sahip oldukları verileri silmelerini emretmektedir. Ancak bu yapılırsa kolluk güçlerinin silinen bu veriler arasında bulunan ve muhtemel olarak bir olayın aydınlatılmasını sağlayacak olan bir delilin yok edilme olasılığı göz ardı edilmektedir. Bu ülkeler elektronik takip konusunda ciddi sıkıntılara neden olan bu uygulamalarının güvenli bir internet düşüncesiyle ne kadar bağdaştığını açıklamak durumundandırlar.

Uluslararası alanda soruna çözüm bulmak için bazı çalışmalar da yapılmaktadır. Bunların en önemlisi olan Avrupa Konseyi’nin önderliğinde hazırlanan Siber Suçlar Konvensiyon’undan söz etmek gerekir.

Avrupa Konseyi (AK) bünyesinde yer alan European Committee on Crime Problems (Avrupa Suç Problemleri Komitesi) Kasım 1996’da siber alanda işlenen suçlar üzerinde çalışmak üzere bir uzmanlar komitesi oluşturdu. Komite’nin bu kararından sonra Bakanlar Komitesi, 4 Şubat 1997’de yaptıkları toplantıda “The Committee of Experts on Crime in Cyber-space” adı altında yeni bir komite oluşturulmasına karar verdi. Bu komite çalışmalarına Nisan 1997 de başladı. Uzun süren çalışmalar ve tartışmalardan sonra komite Siber Suçlar Konvansiyonu’nun tasarısını ve açıklayıcı raporu Avrupa Suç Problemleri Komitesi’ne Haziran 2001’de sundu.

Konvansiyon 8 Kasım 2001’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinde kabul edilerek 23 Kasım 2001’de Budepeşte’de düzenlenen Siber Suçlar Uluslararası Konferansı’da imzaya açıldı.
43 Avrupa konseyi ülkesinin yanı sıra ABD, Canada, Japonya ve Güney Afrika’nın katkılarıyla hazırlanan Konvansiyona, Budapeşte’de 26 AK ülkesi ile ABD, Kanada, Japonya ve Güney Afrika imza koymuşlardır. Konvansiyon üç’ü AK ülkesi olmak kaydıyla beş ülke tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecektir. Konvansiyon sivil toplum kuruluşları ve internet servis sağlayıcıları tarafından şiddetle
eleştirilmektedir. Bu grupların öncelikli itirazları Konvansiyon’un muğlak ifadelere sahip olduğu, servis sağlayıcılara ağır yükler getirdiği, gizlice hazırlandığı dolayısıyla hazırlanışı sırasında çıkar gruplarının görüşlerinin yeterince dikkate alınmadığı gibi konularda yoğunlaşmaktadır.

4 bölüm ve 48 maddeden oluşan Konvansiyon, 1. bölümde siber alanda işlenen 9 ayrı suçu 4 farklı kategoride tanımlama yoluna gitmiştir. 2. bölümde ulusal düzeyde bu suçlara karşı (ceza ve ceza usule ilişkin) alınması gereken önlemler, 3. bölümde uluslararası işbirliği ve 4. bölümde son hükümlere yer vermiştir.

İnternette faaliyet gösteren nefret ve şiddet içerikli ırkçı sitelere karşı Konvansiyon’a bir protokol eklenmesi konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Net ortamında 2500’ü ABD’de olmak üzere toplam 4000 civarında ırkçı site olduğu bilinmektedir.




c. Operasyonel Zorluklar

Teknik ve yasal zorlukların yanında bu suçlar ile mücadele eden kolluğun önündeki diğer en büyük sorun operasyonel zorluklardır. Dünyanın neresinde olursa olsun her ülke, iletişim cihazları marifetiyle işlenen kompleks teknik ve yasal özellikler gösteren bu suçlarla mücadelede, yüksek teknolojiyi iyi takip eden, kendisini bilgisayar ve telekomünikasyon konusuna adamış uzman görevlilere gereksinim duymaktadır.

Ayrıca bu suçlar ile mücadele edecek kolluk güçleri çalışma saatleri konusunda çoğu zaman özveri göstermek durumundadır. Üzerinde yoğunlaşılan bir olayın ne zaman biteceği çoğu zaman belli olmayacaktır. Çalışan personel mesai bitiminde işini bırakıp ayrılma olanağına çoğu zaman sahip olamayacaktır. Bu birimlerde kolluk güçlerinden personel olduğu kadar bilgisayar ve elektronik mühendisleri de olmalıdır. Ancak özel sektör ile ücret konusunda genelde yarışamayan kamu sektörü çoğu zaman elindeki nitelikli elemanları özel sektöre kaptırmaktadır. Mevcut haliyle çok az bir personel ile hizmet veren bu üniteler personel açısından ciddi anlamda takviye edilmelidir.

Bir diğer sorun ise nitelik olarak yetkin personelin malzeme olarak da en yeni teknoloji ile takviye edilmesi sorunudur. 20 yıl önce göreve başlayan bir polisin en önemli ihtiyacı bir silah ve cop idi. Ancak şu an bilgi işlem bürosunda çalışacak veya terör şubesinde yasadışı internet adreslerini takip edecek olan bir memurun çok yeni teknoloji ile donatılmış en son yazılımlara sahip bir bilgisayara ihtiyacı vardır. Ancak bu bilgisayarı sık aralıklar ile yenilemez veya geliştirmez iseniz polisin suç örgütleri karşısında yetersiz kalması kaçınılmaz olacaktır.

Gün gelecek otomatik lazerli silahla saldırı yapan teröristlere karşı tabanca ile karşılık vermek gibi kolluk kendi sitelerini bile korumadan aciz kalacaktır.

Ayrıca bu personel aynı zamanda siber suçlar ile ilgili düzenli hizmetiçi eğitimden geçirilmeli bu konuda eksiklikleri giderilmelidir.


d. Mağdur Davranışlarından Kaynaklanan Zorluklar

Siber alanda ortaya çıkan suçlar ile mücadelede mevcut polisiye tedbirler ile veya bu alanda düzenleme yapan birimlerin yapacağı çalışmalar ile başarılı olmak mümkün değildir. Siber alanda güvenliğin sağlanması birçok kuruluşun çabası yanında potansiyel mağdurların davranışlarına da bağlıdır. Bu konuda ele alınması gereken iki husus vardır. Birincisi, bilgisayar kullanıcıların yeterli güvenliği sağlama konusunda takındıkları tavırdır. Saldırıya açık bir şekilde bekleyen bilgisayarlar en büyük tehdit altında olanlardır. Genel olarak belirtildiği gibi hiç kimse sokak ortasında bırakmayacağı bir malını veya bilgisini bilgisayarda da bırakmamalıdır. En azından dosyalara kolay tahmin edilemeyecek şifreler konulmalıdır.

İkincisi ise özellikle ticari hayatta, bu tür saldırılarda ticari itibar kaybı veya başka nedenlerden dolayı yapılan saldırıların kolluk güçlerine bildirilmemesidir. Büyük firmalar özellikle bankalar ticari itibarları zedelenir korkusuyla polis ile işbirliğinden kaçınmakta olayı örtmeye çalışmaktadırlar. Örneğin bir büyük bankanın bilgisayar sistemine giren kişiler gelen yurtdışı havaleler hakkında tüm detayları öğrenerek alıcıya ait bilgileri de öğrenip sahte kimlik hazırlamışlardır. 7-8 farklı ilde bu bankanın şubelerinden sahte kimlikler ile gelen havaleleri çekmişlerdir. Bu olayın başka bilgisayar sistemine girilerek bilgilerin alınması dışında bu bilgileri elde etme olanağının olmamasına rağmen banka yetkilileri olayı kabul edip bilgisayar güvenlik sistemlerini güçlendirme yerine sistemlerinin kırılmasının mümkün olmadığını düşünmekte ve olayı kabul etmemektedirler. Çünkü bu olayın duyulması durumunda ticari yaşamda bir takım zorluklar ile karşılaşacaklardır. Öte yandan hackerler bir sonraki saldırısında belki de daha büyük zarar verebilir. Eğer olayın üstendeki sis perdesinin kaldırılmasında mağdur taraf yardımcı olmaz ise bu tür saldırılara yasal bir çözüm bulmak o denli zor olacaktır. Bu anlamda genel olarak asayişe intikal eden bilişim suçlarının sayısı da gelişmiş batılı devletlere oranla çok azdır. Sayının az olmasının nedenlerinin biri de mağdurların olayı yetkili makamlara bildirmemesi veya ihbar etmemesidir.

Oğulcan Hakkında

Bozukdisk için elinden geleni yapan teklojisever insanlarız biz.
«
Sonraki
Sonraki Kayıt
»
Önceki
Önceki Kayıt

1 yorum:

  1. I am truly happy to glance at this webpage posts
    which includes plenty of useful information, thanks for providing these kinds of statistics.



    Take a look at my site - seo

    YanıtlaSil